Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TVNET canlı yayınında Ankara Haber Müdürü Ahmet Rıfat Albuz ve Yenişafak Gazetesi Ankara Haber Müdürü Hüseyin Likoğlu’nun sorularını yanıtladı. Anayasa değişikliğine ilişkin önemli açılamalar yapan Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRMEK HALKA İNANMAMAKTIR
Referandum süreci milletimizin kararıyla sonuçlanacak bir süreç. Parlamento esasında bu konuyu halka sorma kararı aldı. Ben senin vekilin olarak Türkiye’deki parlamenter sisteminden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmeye karar verdim. Bu kararımı bir de senin onayına sunmak istiyorum. Şimdi süreç millete sorma sürecidir. Milletin kararı ile şekillenecektir. Milletimizin bu oylamada evet demesi Türkiye’de yeni bir sisteme geçişi sağlayacak ve Türkiye önümüzdeki dönem içerisinde bu hükümet sistemiyle yönetilecektir. CHP, HDP buna karşı bir duruş ortaya koydu, birlikte hareket içerisindeler. AYM ye de konuyu taşımak üzere bu değişikliğin halka gitmesini engellemeye çalışıyorlar. AYM den bu yönde bir karar çıkmasını bekliyorlar. Esasında dün Hürriyet gazetesinin bir manşeti vardı, ABD deki bir yargıç ile ilgili, ABD deki verdiği karar, Trump un verdiği karar ortadan kaldıran bir şey değil. Sadece Suriyeli birisinin vizesi var. Suriye ye gönderilirse hayati tehlikesi var. Bunu önleyebilecek misiniz diye soruyor, cevapta tatmin olmayınca, o kişiye ilişkin böyle cevap veriliyor. Şimdi ona baktığınızda Türk AYM’nin verdiği onlarca karar var. Hürriyet onlarca AYM‘nin verdiği benzer kararlardan herhangi biri dolayısıyla Türk AYM sini manşete taşıdı mı? Taşımadı. Ama bunu taşıyor. Niye? Odan aynı cephenin içerisinde. Diyor ki AYM ye, bak seni de manşet yaparız. Halka gitmesinin durdurursan bağımsız mahkemesiniz demektir, tarafsız mahkemesiniz demektir, kahramansınız demektir. Esasında çok net bir şekilde onu veriyor. CHP halktan korktuğu için halka gitmesini de engellemeye çalışıyor. Bir yandan halkın partisi olacaksınız, öte yandan da halkın mahkemesine, halkın iradesini engellemek için mahkemeye koşacaksınız. Bu doğru bir şey değil. Mahkemeye esasında CHP’nin hiç gitmemesi lazım. Halkın hakemliği ile sonuçlanacak bir konunun AYM ye götürülmesi halka inanmamaktır, Halka güvenmemektir. Halktan korkuyor. CHP şunu çok iyi biliyor, halka gittiğimiz zaman halk yalanlara yanlışlara iftiralar kendisine dönük aldatmalara prim vermeyecektir.
HALK KARARINI VERECEK
Türk halkı sayın Kılıçdaroğlu’dan da daha akıllı AK Parti’den de daha akıllı diğer partilerden de daha akıllı bu anayasa değişikliğinin ne getirdiğini ne götürdüğünü emin olun gidin bir köy kahvehanesine oturun veya bir ildeki ilçedeki kahvehaneye gidin otun oradaki vatandaşların sayın Kılıçdaroğlun’dan ve diğer bütün siyasilerden daha sağlıklı bir değerlendirme yaptığını göreceksiniz. Türk halkı olanı biteni her zaman doğru okuyor. Doğru okuduğu içinde yalanla dolanla aldatılma imkanı yok onu için diyor ki ben yalanla dolanla bunları aldatamam ama mahkemeden bir karar çıkarsa halkın önüne gitmez dolayısıyla biz sistem değişikliğini engellemiş oluruz. Onun için ben buradan söylüyorum. Burada zaten Anayasaya bir aykırılık yok anayasama mahkemesinin bu değişiklik konusunda yapabileceği bir şeyde yok bu halka gidecek halk bunun kararını verecektir. Bu güne kadar Türkiye’de görev yapmış Cumhurbaşkanlarının içerisinde partisiz bir Cumhurbaşkanı bize göstersinler hangi Cumhurbaşkanın partisi yokmuş? Atatürk’ün partisi yok muydu? İnönü’nün partisi yok muydu? Celal Bayar’ın partisi yok muydu? Cemal Gürsel’in partisi yok muydu? Fahri Korutürk’ün partisi yok muydu? Turgut Özal’ın partisi yok muydu? Süleyman Demirel’in, Ahmet Necdet Sezer’in partisi yok muydu? Sayın Abdullah Gül’ün partisi yok muydu? Şimdi Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi yok mu? Yani Türkiye’nin bugüne kadarki Cumhurbaşkanları içerisinde partisiz Cumhurbaşkanı yoktur. Hepsinin bir partisi vardır.
Atatürk ve İnönü hem partili milletvekili hem de genel başkan hem de Cumhurbaşkanı. Baktığınızda bu çok net bir şekilde gözüküyor. Celal Bayar’da bakıyorsunuz partili milletvekili Cumhurbaşkanı ama 1961 Anayasası bir değişiklik getiriyor. Diyor ki “Cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle ilişiği kesilir”. 1982 Anayasası ’da bunu aynen koruyor. Bu değişikliğin getiriliş nedeni çok açıktır. Oda şudur: Cumhuriyet Halk Partisi zihniyetini Türkiye’de milletin iradesiyle iktidar olma şansının her geçen gün daha da azaldığını görünce darbeyi yapanlar zaten CHP’nin kongresindeki ilkeleri anayasaya taşıdılar ve o çerçevede bunu da koydular. Partisiyle ilişiğini kesmek. Sebep Cumhurbaşkanı yoluyla hükümeti kontrol etmek. Cumhurbaşkanı yoluyla milletin iradesini kontrol etmek. Cumhurbaşkanı yoluyla milletten alamadıkları iktidarı Cumhurbaşkanı vasıtasıyla Ankara’da tesis etmek içindir. Bunun çok net örneği diyor ki anayasa “Bakanlar, Başbakan tarafından teklif edilir, Cumhurbaşkanı onayıyla atanır. Azledecek bakanı, Başbakan teklif eder Cumhurbaşkanı’nın onayıyla azledilir.” Yani şuandaki parlamenter sistemde Başbakan olarak atanan birinin dilediği kişiyi bakan seçme hakkı yok. Beğenmiyor, başarısız, görevden alacak ama Cumhurbaşkanı tutuyor o bakanı. İstediği Bakanı görevden alma yetkisi de yok. Sadece teklif eder. Cumhurbaşkanı hayır derse yapacağı bir şey yok. Ne diyor “Hükümeti kurma yetkisini halk bana sandıkta vermiyor mu?” Veriyor. O zaman niye benim bakan seçmeme anayasa engel oluyor.
Biz ne diyoruz “Halk veriyor” öyle demiyor muyuz meydanlarda? Ama esasında halk vermiyor. Halk parlamentoyu seçiyor. Yürütmeyi şuanda halk seçmiyor. Neyi seçiyor? Yasamayı seçiyor. Anayasa’yı yapanlar halkın doğrudan yürütme seçmesinden korkmuşlar. Onun için diyorlar ki “Sen yürütme seçemezsin arkadaşım. Sen Cumhurbaşkanı’nı da seçemezsin. Sen sadece yasamayı seçeceksin. Yasama içinden bir hükümet çıkaracak Cumhurbaşkanı da yasama seçecek.” İçinden veya dışından bakarsanız 1961’den sonra seçilen Cumhurbaşkanlarına asker kökenlilerdir. Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden önce yaşananları siz biliyorsunuz. Neler yaşandı. Zaten Cemal Gürsel darbeyle geldi. Cevdet Sunay hakeza oda darbenin devamıdır. Ondan sonra baktığınızda Fahri Korutürk’ün seçiminde nasıl kıyametler koptu. Neler oldu 80’e geldiğinizde darbeden önce neredeyse altı ay Türkiye Cumhurbaşkanını seçemedi. Özal seçildi bu statükoya rağmen Cumhurbaşkanı. Partisinin çoğunluğuyla seçildi ama görevini tamamlamaya ömrü kifayet etmedi. Ölümü hala tartışmalıdır. Demirel statükoyla uzlaştı seçildi. Sayın Sezer ise dışarıdan getirildi. Parlamento kendi içinden bir sayın vekili Türkiye’nin Cumhurbaşkanı seçme başarısını ortaya koyamadı. 2007’ye geldiğinizde yine parlamentoya Cumhurbaşkanını seçtirmek istemediler ve seçtirtmediler de. Sonuçta parlamento seçti ama bu statükoya rağmen seçti. Halka gidildi.
Tayyip beyin Cumhurbaşkanı seçiminde bir kriz oldu mu ? Olmadı neden halktı, halk karar verdi, karar çözüldü. Artık meclisinde içinden hükümet çıkma uygulamasına son verelim, halk yasamayı doğrudan seçsin ayrı seçsin, yürütmeyi de doğrudan seçsin, ayrı seçsin. Hükümeti sen doğrudan seçmek istiyor musun istemiyor musun? Hükümeti doğrudan seçmek istiyorum diyorsa evet diyeceksin, hükümeti doğrudan halk seçecek. Şimdiki uygulamaya son verecek. Hükümeti doğrudan halk seçeceği için hükümetin başı olan Cumhurbaşkanı da halktan aldığı iradeye göre şekillendirecektir. Şimdiki sistem ile arasındaki fark bu. İşte hatırlarsanız 97’de merhum Necmettin Erbakan’ın istifasıyla sonuçlandı ve hükümet düştü. Tansu hanımın hükümet kurmakla görevlendirilmesi halinde hükümet kurulması üzerine 276 imza verdi ve Demirel’e gönderdi. Ama derile hükümeti kurma görevini Tansu hanıma vermedi, Yalımerez’e vermedi çünkü Tansu hanımın hükümet kurmasını istemiyordu. Tansu hanımın başbakan olmasını istemiyordu. Onun üzerine Demirel hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a verdi. Cumhurbaşkanı eliyle Milletin vermediği iktidarı kurmak isteyenler yaptı. Şimdi diyoruz ki, Ankara’da ki ayak oyunlarıyla,medya ile, vesayet odakları ile, dış güçlerin vasıtasıyla Türkiye’nin bakanlarını başbakanlarını belirleme dönemini tarihe havale edelim. Halk hükümeti seçtin. Seçilen hükümetin başı Cumhurbaşkanı da kabinesini kursun.
YÜRÜTME DOĞRUDAN HALKIN İRADESİNDEN ÇIKACAK
CHP Milletin aklıyla alay ediyor. Tek adamlık diyerek milletten kendine bir destek bekliyor. Bu Cumhurbaşkanlığı sistemine iftiradır, büyük bir yalandır. Bu sistem esasında tek adamlığın önüne engelliyor. Bu Cumhurbaşkanlığı sistemi yasama ve yürütmeyi birbirinden ayırıyor. Yasama ve yürütmeyi birbirinden tam bağımsız kılıyor, yargı zaten ayrı. Şimdi kuvvetleri birbirinden ayıran bir şey tek adamlığa nasıl izin verecektir? Bu gün parlamentoda hükümet parlamentonun salt çoğunluğundan çıkıyor. Komisyonlar da parlamento da salt çoğunluk kimde hükümette. Hükümete rağmen parlamentoda herhangi bir konunun A’sı dahil görüşülemez. Kanunların hepsi nereden çıkıyor? Yüzde 98 ‘i tasarı, geri kalanı da teklif onu da hükümet verdiriyor. Hükümete rağmen meclisten çıkmış bir yasa yoktur. Peki şimdi ne yapılıyor. Yasamayı ayrı halk seçecek kardeşim. Yürütmeyi de doğrudan halk seçecek. Nasıl tek adamlık olacak. Hükümet yasamanın içinden çıkmayacak. Doğrudan halkın iradesinden çıkacak. Kanunlaşma sürecinde yürütmenin hiçbir etkisi olmayacak. Münhasıran kanun teklif etme yetkisi Milletvekiline aittir. Kanunu görüşmek yasalaştırmakta milletvekiline aittir. Şu anki sistemde hükümet tasarı yeriyor, yeni düzende tasarı veremeyecek. Sadece bütçe kanunu teklif edecek. Cumhurbaşkanı ne yapacak mesaj gönderecek meclis başkanına benim şu kanunlara ihtiyacım var diyecek. Genel Kurulda görüşülürken Bakan oturmayacak. Bu sistem hem parlamentoyu hem de parlamenterleri güçlendiriyor. Parlamenterler oturacak onu kendileri şekillendirecek kendileri karar verecek.
Bugün Cumhurbaşkanı parlamentoyu fesh edebiliyor mu ? Belli şartlar altında edebiliyor. Ama sayın Kılıçdaroğlu diyor ki Atatürk’te bile olmayan yetkiyi veriyorlar diyor. Cumhurbaşkanı Parlamentoyu fesh edecek diyor. Allahtan kork, ilk defa verilen bir yetki değil bu yetki Anayasa da var. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı bu yetkiyi 7 hazirandan sonra kullandı, Türkiye seçime gitti. Şimdi Ana muhalefet lideri Türkiye’nin gözünün içine bak baka ilk defa bu yetki Cumhurbaşkanına verildi diyor. Cumhurbaşkanıyla anlaşamazsanız uzlaşamazsanız, Türkiye’nin meselelerine ortak bakamazsanız, seçim kararı alarak Cumhurbaşkanının görevine son verebilirsin diyor, nasıl tek adamlık olacak. Bu değişiklik diyor ki Cumhurbaşkanının sen parlamentoyu seçime götürürsen, kendin de seçime gideceksin. Yürütmeyi yeni sistemde kim kullanacak, Cumhurbaşkanına veriyor, Şimdi kime veriyor Cumhurbaşkanı ve Bakanlar kuruluna veriliyor. Yeni sistemde Bakanlıklar kalkmıyor, şimdi yürütmeyi doğrudan Cumhurbaşkanına veriyor anayasa. Peki Bakanlıklar oluyor mu oluyor? Başbakan yardımcısı olmayacağı için Cumhurbaşkanı yardımcısı oluyor. Kabinede bakanlar olacak mı? Bakanlar görev yapacak. Peki Cumhurbaşkanının bakanlar kurulunu toplamasına mani bil hal var mı ? Yok. Kabine ile aylık toplantı, haftalık toplantı yapabilir mi yapabilir. Tek başına bütün meselelerde karar almıyor. Anayasa çok net ortada. Cumhurbaşkanı bu işi yaparken Cumhurbaşkanı yardımcıları ve kabinesi olacak. Bu kabinede de Bakanlar olacak ve Bu kabine de de Bakanlar kurulu gene olacak. Cumhurbaşkanı bunlarla istişare ederek kararlarını alçak. Sadece bunlarla değil Cumhurbaşkanı danışmanları var, akademisyenler var, yine aynısı olacak.
MİLLETİN SEÇTİKLERİNİ DENETLEYECEK SİGORTA İHTİYACI SİSTEMİN İÇİNDE VAR
Milletin seçtiklerini de denetleyecek bir sigorta ihtiyacı herkes kendi açısından değerlendirebilir ama milletin seçtiklerini denetleyecek sigorta ihtiyacı bu sistemin içinde var. Ne var baktığın zaman. Millete rağmen değil millet adına denetliyor. Demokraside millete rağmen denetleyecek bir sigorta ihtiyacı olmaz. Millet adına denetleyecek bir sigorta. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği şey millet dışı ve millete rağmen denetleyecek bir sigorta istiyor. Millet yanlış yapabilir diyor onlar. Vatandaş hata yapabilir. Herkes hata edebilir ama hata etmez bir yer var vesayet odağı, vesayet merkezi olarak hep Cumhurbaşkanlığını gördü ama bir şeyi görmemiz lazım artık Cumhurbaşkanlığı halk seçtiği için öylesi bir vesayet merkezi olmaktan çıktı. Onu da herkesin görmesi lazım şimdi Cumhurbaşkanlığı denetimsiz mi kalıyor? Hayır. Çok net bir şekilde bir millet denetleyecek. Sandıkta denetleyecek. İki seçim yoluyla denetleyecek, belediye seçimi yoluyla onun da partisi seçime giriyor. Hem vekil seçimi yoluyla denetleyecek hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi yoluyla vatandaş doğrudan Cumhurbaşkanını denetleme imkanı elde ediyor. İki yargı denetimi getiriliyor. Şuanda Cumhurbaşkanını suçlandırmanın hiçbir yolu yok. Vatana ihanetle ancak suçlandırılıyor ama Türk Ceza Kanunu’nda vatana ihanet diye bir suç yok. Olmayan bir suçla Cumhurbaşkanını suçlandırabilirisiniz. Onun dışında hiçbir suçla kimse Cumhurbaşkanını suçlandıramaz. Yeni düzen Cumhurbaşkanının işlediği iddia edilen bütün suçlardan dolayı suçlanma imkanını getiriyor ve suçlamayı da mevcut düzenleme 413 kişi 550 vekilde ancak suçlayabilirsiniz. Şimdi ise 600 vekilde 400 kişiyle suçlayabiliyorsunuz. Daha kolay suçlama imkanı getiriliyor ve Cumhurbaşkanını her türlü idari eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açılıyor. Cumhurbaşkanı yargı denetimine tabi öte yandan Cumhurbaşkanı yasama denetimine tabi. Nasıl yasama denetimine tabi? Şuanda gündem dışılarla kimi denetleyecek parlamento, hükümeti. Yarın kimi denetleyecek sistem değiştirirse? Cumhurbaşkanını. Yazılı sorularla kimi denetliyor. Bakanlardan soru soracak, Cumhurbaşkanından soru soracak. Bakanlar kimin bakanı Cumhurbaşkanının bakanı ve onu denetleyecek. Genel görüşme yasama denetim yolu var mı? Var. Meclis araştırması var mı? Var. Kanun görüşmeleri de kanun denetiminde var mı? Var. Yasama denetiminde oda. Öte yandan meclis soruşturması var mı? Var. Bütün bunları kim denetliyor siyasi olarak, yasama denetimi olarak? Doğrudan Cumhurbaşkanı denetliyor. Şimdi diyorlar ki “meclis denetimi kalkıyor”. Allah’tan korkun meclisinin denetimi aynen devam ediyor. Daha etkin denetim imkanı var. Yargı denetimi aynen devam ediyor ve milletin denetimi aynen devam ediyor. Bu kadar denetimin olduğu bir yerde denetimsiz bir yönetim ortaya çıkıyor denebilir mi? Tek adam olunabilir denebilir mi?
İSTEĞİMİZ İKİ DOST MÜTTEFİK ÜLKE ARASINDA OLMASI GEREKEN
Obama yönetimi döneminde esasında bir yol kat edilmedi. Sadece görüşmeler yapıldı. Evraklar gönderildi. İade talebimiz gönderildi. Uzmanlar arasında görüşmeler yapıldı. Bunlar icra edildi ama netice alıcı bir gelişme olmadı. Bizim istediğimiz şey iade talebimizin kabul edilmesi ve geçici tutuklama talebimizin yerine getirilmesi. Ne iade taleplerimiz kabul edildi ne de geçici tutuklama talebimiz yerine getirildi. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız üst düzey görüşmelerde Türkiye’nin bu konuya verdiği önemi ifade ettiler. Bizzat ben gittim Adalet Bakanlığıyla bu konuyu yüz yüze görüştük. Ama arpa boyu yol aldık mı alamadık. İlgi alaka konusunda sorun yok, ama icraata baktığımızda sonuç yok. Bu güne kadar bir mesafe alınamadı, Fetullahçı terör örgütünün kurucusu ve hali hazırdaki yöneticisi ele başı terörist Gülen Pelsinvanya’dan Türkiye’de terör örgünü yönetmeye devam ediyor. Oradan medya aracılığı ile ziyaretçiler aracılığıyla başka yollarla örgüt üyelerine mesajını iletmeye devam ediyor. Şu anda hareket alanını kısıtlayan en ufacık bir tedbir geliştirilmedi ve terör örgütünü yönetiyor adam. Yani Türkiye’de Amerika adına faaliyet gösteren bir terör örgütünün kurucusu ve yöneticisi Ankara’da veya başka bir ilimizde Amerika aleyhine terör örgütünü yönetmeye devam etse bundan ABD memnun kalır mı? Trump yönetimiyle de bu konu en üst düzeyde konuşulacak ele alınacak, Türkiye’nin talebi tekrar tekrar kendilerine iletilecektir, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dış işleri Bakanımız başka bakanlarımız da ziyaretlerinde birinci gündem bu olacaktır, terör olacaktır. Benim de bizzat gündemim bu olacaktır, belki önümüzdeki zaman içinde yeni adalet bakanı göreve başladıktan sonra ABD Adalet Bakanını ziyaret edebilirim yada kendisini Türkiye’ye davet edebiliriz. Bu konuyu sonuca kavuştururuz. Türkiye olarak bizim taleplerimizin olumlu karşılanmasını bekliyoruz. Sonuç alabilir miyiz onu bilemiyoruz, Trump yönetiminin bu konuda nasıl bir tavır takılacağına dair sadece tahminlerimiz var. Şimdiden şöyle olacak dememiz doğru değil. Ama biz pozitif gelişmeler olacağı yönündeki beklentilerimiz yüksek düzeyde ifade ediyoruz. Umarız ki sayın Trump döneminde bir hayal kırıklığına uğramayız. Bizim beklentimiz iki dost ve müttefik ülke arasında olması gereken ilişkinin olmasıdır. Gülen Türkiye için önemli bir suçludur. Tıpkı ABD halkı için Usame Bin Ladin nasıl bir anlam ifade ediyorsa, Gülen de bizim için aynı anlamı ifade ediyor. Onun için ABD yönetiminin bizi çok iyi anlaması lazım.
OLUMSUZ YAKLAŞANA, OLUMSUZ YAKLAŞACAĞIZ
Yunanistan’ın Sayın Başbakanı yaptığı açıklamalarda darbeci teröristlerin iade edileceğine dair önemli sinyaller verdi. Siyasi makamlarının hemen hemen hepsinde benzer açıklamalar var. Yunanistan biliyorsunuz Türkiye gibi askeri darbe yaşamış ve bedellerini ödemiş bir ülke o açıdan da Yunanistan’ın bunları bize iade etmesini beklememiz lazım. Kapı komşuyuz Yunanistan ile pek çok ilişkimiz ve ortaklığımız var bu açıdan da bizim Yunanistan’dan beklentimiz yüksek. Ancak Yunanistan’da yaşanan son gelişmeler gösterdi ki ret talepleri üzerine iade taleplerini yeniledik, yeni dosyalar kendilerine ilettik. Umarız ki bunlara karşı olumlu bir cevap verilir. Ancak 2007’den bu yana yaptığımız adli yardımlaşma taleplerinin hemen hemen hiçbirisine Yunanistan olumlu cevap vermedi. Bir sürü terör örgütü mensubu var orada, iadesini istiyoruz ama hiçbirini Türkiye’ye iade etmedi. Geçmişteki uygulamaya bakıldığında esasında fazla bir beklenti içinde olmamak gerektiği gözüküyor. Bu açıklamalar bizi ümitlendirdi. Umarız ki bundan sonra olumlu bir gelişme olur. Almanya’da da benzer durumu görüyoruz. 2007’den bu yana Türkiye’nin aleyhine faaliyette bulunmuş, düşmanlık yapmış, Türkiye devletine ve Türk milletine ihanet etmiş, Türkiye’ye zarar veren kişilerin hiçbirini bu güne kadar Türkiye’ye iade etmedi. Yunanistan da iade etmedi, Almanya’da iade etmedi. Batılı ülkelerden önemli bir kısmı da istisnalar hariç onlar da iade etmediler. Anlaşmalarda bir fluluk yok yönetimlerin tutumuyla alakalı. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki iade hukuku ülke yönetimlerinden bağımsız bir şekilde Amerika’da da işlemez, Almanya’da da, Yunanistan’da da işlemez. İade etmek istedikleri zaman ‘Yargı karar verdi, yargı bağımsız biz ne yapalım?’, iade etmek istemedikleri zaman yine ‘Yargı karar verdi, yargı bağımsız, tarafsız. Biz ne yapalım?’ ifadelerini kullanıyorlar. Hepimiz biliyoruz ki dış politikayı ve ülkelerin çıkarlarına göre alınan kararları almayı mahkemeler değil, bizzat ülkenin iktidarı tayin ediyor. Yunanistan’ın aldığı bu karar yargı üzerinden alınmış olsa da hükümetin iradesini de yansıtan bir karar gibi duruyor. Başka yerlerde de öyle. Bundan sonra Türkiye olarak biz de bize kim adli yardımlaşma konusunda olumlu yaklaşıyorsa biz de onlara olumlu yaklaşacağız. Kim bize karşı olumsuz yaklaşıyorsa biz de aynı tavrı yapacağız. Kim Türkiye’ye ihanet eden Türkiye’de ağır suç işlemiş kişileri Türkiye’ye iade etmiyorsa biz de aynı ülkeye aynı kıstasları uygulayacağız. Yunanistan’da dahil buna.
İNTERPOL BAŞVURULARI İŞLEME KOYMUYOR
Yakalama talepleri İnterpol’e gidiyor, İnterpol bunu işleme koyduktan sonra bütün İnterpol’e kayıtlı ülkelerin hepsine bu iletiyor ve bütün dünyada arama yapılıyor bunlarla ilgili ama maalesef İnterpol şu anda Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösterenlere ilişkin yakalama taleplerini işleme koymadan reddediyor.
FETÖ’YE 1094 DAVA AÇILDI
Herkes adaletin yerini bulmasını istiyor bunda şüphe yok. Adaletin yerini bulması için de soruşturmaların bitmesi, yargılamaların yapılması ve sonuca göre kararların çıkması gerekiyor. Bu da bir zaman alıyor. Soruşturmalara baktığımızda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden bu yana epey bir zaman geçti. Ama yoğunluğa baktığımızda, darbe girişimi oldu ve pek çok yerde darbeye karışan asker sivil polis başka kamu görevlileri oldu, bunlara ilişkin soruşturmaların yapılması, delillerin toplanması, değerlendirilmesi, çok fazla dijital veri var, bunların tasnifi deşifresi analizi gerçekten çok ciddi zaman alıyor. Aralık ayı ve kasım ayı içinde açılan davalar var. Erzurum’da mahkeme darbe teşebbüsüne karışanlar ile ilgili ilk kararını verdi. Şu ana kadar Türkiye genelinde 1094 davanın açıldığını görüyoruz. Hem darbe teşebbüsüyle ilgili hem de FETÖ örgüt üyeliği ve örgüt adına işlenen suçlarla ilgili açılan toplam dava sayısının 1094 olduğunu görüyoruz. Sayı bundan sonra daha da artacaktır. İddianamelerin hazırlanma süreçleri tamamlananlar hemen mahkemeye sunuluyor. Diğerleri devam ediyor. Onlar da yargılama sürecine girecek. Daha çok davanın açıldığını göreceğiz.
BÜYÜK DAVA YERİNE LOKAL DAVALAR
Soruşturma sonucunda davaya dönüşecek iddianameler de bazı faillerle ilgili birlikte dava açılabildiği gibi ayrı da açılabilir. İrtibat nedeniyle dava açıldıktan sonra dosyalar birleştirilebilir, bütün bunlar usul hukuku çerçevesinde değerlendirilecektir. Şu ana kadar gördüğümüz bazı yargı mensuplarının, savcılarımızın yaptığı açıklamaya baktığımızda büyük kapsamlı davalar açmak yerine lokal çalışıyorlar, örneğin Özel Harekatı bombalayanlar ile ilgili, Cumhurbaşkanına suikast girişimiyle ilgili ayrı dava, TRT’yi basınlarla ilgili, emniyeti bombalayanla ilgili ayrı dava, Ömer Halis Demir olayı ile ilgili, boğaz köprüsüyle ilgili ayrı dava yani her olayla ilgili yarı davalar açma yönünde bir eğilim görülüyor. Adil yargılanma bakımından da son derece uygun. Hem adil yargılanma hem hızlı yargılama hem savunma hakkının daha etkin kullanımı bakımından baktığımızda yargılamaların dar kapsamda olması daha faydalı görünüyor. Şu andaki dava çokluğunun nedeni ayrı yargılanmaktan kaynaklanıyor.
KOMİSYON DUYURUYLA İLERLEYEN GÜNLERDE BAŞVURULARI ALACAK
Kamudan uzaklaştırılanların itiraz ve şikayetlerini her bakanlıkta inceleyen birim vardı. Bakan yardımcılarının başkanlığında bir komisyon var. Onlar inceliyor ve değerlendiriyordu, yapılan çalışmalarla iadeler de oldu. Son KHK ile Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu adı altında komisyon oluşturuldu. Bu komisyon 7 kişiden oluşacak, 3’ünü başbakanımız atayacak. Birisi Adalet Bakanı, birisi İçişleri Bakanı tarafından, birisi Yargıtay tetkik hakimleri, birisi Danıştay tetkik hakimleri arasından HSYK tarafından atanacak. 7 üyeden kurulu olacak ve bu komisyon 2 yıl süreyle görev yapacak. İhtiyaç halinde görev süresi Bakanlar Kurulu kararı ile 1’er yıl uzatılabilecek. Bu komisyon ilgili kişilerin itirazlarını aldıktan sonra bilgi ve belgeleri alacak ilgili yerlerden ve dosya üzerinden inceleme yaparak karar verecektir. İade kararı olabilir, verilen kararları yerinde bulup itirazın reddine karar verebilir. Eğer talebin reddi yönünde karar olursa kişi İdari Yargı’da dava açabilecek. Yargı yolu açılmış oluyor, İstinaf var arkasından Danıştay, bireysel başvuru ve AİHM yargısal bir süreç de burada açılmış olacaktır. Komisyon bu incelemeleri OHAL kanuna göre yapacaktır. Çıkartılan OHAL KHK kapsamında kamu ile ilişkisi kesilenlerin KHK uygun ilişkisinin kesilip kesilmediği konusuna bakılacaktır. Oradan bir değerlendirme yapılacak ve sonuç ortaya konulacaktır. Çok büyük bir titizlikle kamudan uzaklaştırmaların yapıldığını düşünüyorum. Bir kişiyi mağdur etmek için yapılmış şeyler değil, devleti, milleti ve hukuk düzenimizi korumak maksadıyla yapılmış bir şey. Devlete sadakatinde tereddüt edilenlerin devletin çalıştırmama hakkı var. Bütün dünyada da bu böyle. Her devletin kendisine ve Anayasal düzene sadakati olmayanları çalıştırmama hakkı vardır. Bu hak tartışılmaz. Ama bu hak kullanılırken usulüne uygun yapılıp yapılmadığına bakılacaktır. Komisyon bu açıdan yararlı bir görev ifa edecek. Komisyonlara müracaatla ilgili süreç henüz başlamadı. Çünkü komisyon oluşumu için bir aylık süre öngördü KHK. Müracaatların ne zaman başlayacağına dair bir ilan yayınlanacak.
TÜRK ORDUSUNUN GÜCÜ, KUVVETİ, KUDREDİ YERİNDE
CNN International herhalde, Trump’tan fırça yiyince Amerika’ya ilişkin yayınlar yapmada sıkıntıya girdi, öyle anlaşılıyor. Yeniden Türkiye’ye yayın yapmaya başladı. ABD’ye dönük yayın yaparlarsa daha iyi olur. CNN İnternational dünyanın pek çok yerinde televizyonculuk, basın medya aracılığıyla operasyonların kılıcı görevini görüyor. Nerede bir sıkıntı var, nerede bir problem var, kriz var, kaos var, canlı yayında problemi büyütmek ve CNN İnternational’in hedefleri doğrultusunda netice almaktır. Burada mutlaka onların bir hesabı var. CNN hesabının olmasında bir itirazım yok, başka devletlerin hesabının olmasına da itirazım yok, herkes başka bir ülke ile ilgili hesap yapabilir. Ama esas olan Türk olan, Türk vatandaşı olan, Türk ordusunda general düzeyine kadar yükselmiş olan kişilerin Türkiye devletine, Türk ordusuna, Türk milletine ihanet etmeleridir. Darbe yaparken büyük bir ihanet yaptılar şimdi de Türkiye’nin aleyhine utanmaz alçak herifler orada burada konuşuyorlar, Türkiye devletini ispiyonluyorlar, ihbar ediyorlar, zayıf veya güçlü noktalarını kendilerine göre oraya veriyorlar ve casusluk yapıyorlar, Türkiye’nin gizli bilgilerini oraya aktararak kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Bu ahlaklı karakterli gerçek anlamda şerefli Türk ordusunun mensubu olanlara yakışmaz ama bunlar belli ki Türk ordusunun şerefli bir mensubu hiç olamamışlar bir saniyelik şerefleri bile olsa şu yaptıklarını yapmamaları lazım. Ama bir saniyelik bile bir şerefi taşımadıklarını gösteriyor. FETÖ’nün generali olduğu çok net, o da Türkiye zarar görsün, Türkiye halkı, Türk devleti, Türk milleti zarar görsün diye Türkiye’nin aleyhine herkes ile dayanışma içinde, terör örgütleri dahil, Türkiye’nin düşmanları dahil, her türlü işbirliği ve dayanışma içerisinde. Milletimizin bu ihanet şebekesini tanıması lazım.
TÜRK ORDUSUNUN KABİLİYETLERİ FETÖCÜLERDEN İBARET DEĞİLDİR
Türk ordusunun kabiliyetleri FETÖ’cülerden ibaret değildir. Onlar da öyle bir güç zehirlenmesi var ki FETÖ’cüler çıktığı zaman Türkiye polisi çöker, Türkiye’nin yargısı çöker, Türkiye’nin ordusu çöker, FETÖ’cüler temizlerdi ordumuz, yargımız çöktü mü? Emniyetimiz çöktü mü? Terörle mücadele zaafa mı uğradı. Bizim uçaklarımız kalkmıyor mu? Kalkıyor. DAİŞ’in üzerine PKK terör örgütü üzerine atılan bombaları hangi ülkenin uçakları artıyor. Türk ordusunun gücü, kuvveti, kudreti yerindedir. Türkiye’ye bakanlar, Türkiye’yi FETÖ’nün adamlarından ibaret görüyorlarsa, doğru bir şey kalmadı, onlar bitti. Başka ülkelere uşaklık edenlere bakıyorlarsa, doğru onlar kalmadı ama Türk milletinin devletinin emrinde çalışan Türk ordusu yerli yerinde duruyor. Gücü, kuvveti, kudreti dünkünden daha iyi daha yerinde, hainlerden temizlendiği için yerinde, her zaman milletine sadakati olduğu için yerinde zaten diğerleri zaten temizlendi gitti. O açıdan da bir sıkıntı yok. Bizim Hava Kuvvetlerinin gücünü kimse merak etmesin, test etmeye de kalkmasın, gücü ortada. Allah’ın izniyle bundan sonra havalanmaya ve Türk milletinin, Türkiye devletinin güvenliği için üzerine düşen vazifeyi yapmaya devam edecek.
TÜRK HUKUKUNA GÖRE VAZİFE YAPILACAK
Diplomatik dokunulmazlığı yok. Altını özellikle çizmekte fayda görüyorum. Çünkü Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve diplomatik dokunulmazlığa temel teşkil eden yazılı metinlerin hepsi çok açık bu metinlerden baktığınızda değerlendirme yaptığınızda bu hakimin herhangi bir diplomatik dokunulmazlığının olmadığı çok açık. FETÖ sadece devletin içine sızmaya çalışmıyor, bütün STK’lara, bütün tarikatlara, bütün cemaatlere, bütün gizemli örgütlere sızmaya çalışıyor, sadece Müslüman değil, gayri müslümlerin kurdukları örgütlere de her yere sızmaya çalışıyor, her yere hakim olmak istiyor, her yerde elim kulağım olsun istiyor. Mensubu olduğu örgütün onu ayrıca incelemesi lazım. Yani içimizdeki bir FETÖ’cü mü yoksa FETÖ’cülerin içinde mi bir bizim adamımız mı diye incelemesi lazım. Türk yargısı bu konuyla ilgili soruşturmayı devam ettiriyor. Bu soruşturma Türk hukuku çerçevesinde ilerleyecek. Bir karara ulaşacaktır. Buna bizim müdahale etmeye hak ve yetimiz olmadığı gibi bir kimsenin reddi ceza yargılaması sürüyor, yargı eliyle yürüyor bunlar. Kimsenin müdahale etme hakkı yoktur. Birleşmiş Milletinin kararı da olsa Türk mahkemeleri Türk hukukuna göre vazifesini yapmaya devam edecektir.
Aktüel İntermedya / GÜNDEM